HİLMİ ZİYA ÜLKEN
DİNİ SOSYOLOJİ KİTABINDAN
DİN SOSYOLOJİSİ VE DİNLERİN TEKAMÜLÜ
-ÖZET-
DİNİ SOSYOLOJİ
Din sosyolojisi
dinler tarihinin sistematik şeklidir. Yani din sosyolojisi, dinler tarihi
verilerinden yararlanarak, dini, sosyal olaylarla ilgisi bakımından açıklamaya
çalışır. 18. yy’da Rihard Simon ile birlikte din objektif olarak araştırılmaya
başlanmış ve din fikrinin nasıl geliştiği merakı uyanmıştır.
İlk olarak mitlerden yola çıkan Dupuis mitlerin
kaynağını astronomi olarak görür. Daha sonra Kuhn karşılaştırmalı mitolojiyi
geliştirmiştir. Max Müller bunlardan faydalanarak bir tez geliştirmiştir. Buna
göre, tanrı adlarıyla tabiat kuvvetleri arasında münasebet olduğunu belirtir,
fakat iptidai toplumlara doğru gidildikçe bu ilişkinin ortadan kalktığını ve
tanrı mefhumunun da kalmadığını söyler, bu da natürizmdir.
Osener, insanların kendilerine faydalı olan tabiat
olaylarına iyi, zararlı olanlara kötü tanrı dediklerini ortaya atar. Bu da
İslam’da Allah’ın Cemal ve Celal sıfatını akla getirir.
Tylor animist
teoriyi kurar, Smith ve Frazer bunu geliştirir. Tylor’un teorisine göre,
animizm iki inancı temel alır. Birincisi, ölümden sonra devam eden ferdin ruhu,
diğeri büyük tanrıların da dâhil olduğu diğer ruhlardır. Bu görüş, bütün
dinlerin kaynağının ata ayinlerinden çıktığını söylediği için eleştirilir.
Frazer’in usulü psikolojiye dayanmaktadır, ferdi psikolojinin kolektif
psikolojiyi ortaya çıkarttığını söyleyerek, sihir üzerinde durmuş, sihir ile
dinleri açıklamaya çalışmıştır. Burada biraz totemizme değinilmiştir. Totemizm ilk defa 1780’de Mac Lennan tarafından keşfedilmiştir. Durkheim “ Dini Hayatın İptidai Şekilleri” adlı eserinde, natürizm ve animizm teorilerini eleştirerek, en eski din şekli olarak totemizmi gösterir. Dukheim, dinde tanrı düşüncesini şart görmemektedir ve dini kutsal ve kutsal olmayan düşünce ve fillerden oluşan bir kurum olarak tanımlamaktadır. Bunlara dayanarak totemizmi tam bir din sistemi olarak görür ve O’na göre dinler en eski din şekli olan totemizmin tekâmülünden doğmuştur. Bununla birlikte totemizm sosyal hayatın tamamını kapsamaktadır ve bütün sosyal hayatın izahıdır.
Durkheim, ilkel toplumların cevher birliği inancından
dolayı, bir şeyin aynı mekânda ve aynı zamanda başka bir şey olabileceğini
düşünmelerinin, mantık dışı değil mantık öncesi olduğunu savunur. Yani bugünkü
mantık buradan doğmuştur. Frazer,
Durkheim’ı Totemik toplumları en basit toplumlar olarak gördüğü için ve dış
evlilikle (ekzogamya) totemizmi birbiri ile ilişkilendirdiği için
eleştirmiştir.
Wilhelm Schmidt
ise, ticari totemizm teorisi meydana getirmiştir. Buna göre, totemi yemek
yasaktır, totemin çeşidini artırmak için devri merasim yapılır ve merasimle
artırılan bitki ve hayvanlar ancak başka totem toplumları tarafından
kullanılabilir. Bu üç kural sayesinde, gıdanın sınırlandırılması, arttırılması,
gelecekte kullanılacak gıdanın düzene koyulması ve gıdanın farklı totem
toplumları arasında mübadele edilmesi gibi faydalar sağlanır. Bu da totemizmin
faydacı yönünü gösterir.
Bazı düşünürler ise, ilkel toplumların bir şeyi taklit
ettiklerinde onun gerçek olacağına olan inancını -yağmur duası gibi- çocuk psikolojisine benzetirler ve ilkel
toplumları bu psikoloji ile açıklamaya çalışırlar. Freud ise bu durumu cinsel
hayat ile açıklamaya çalışmıştır. O’na göre ilkel sürü güçlü, sert ve kıskanç
bir babadan ve birçok dişiden meydana gelmiştir. Erkek çocuklar buluğ çağına
erdiklerinde sürüden dışlanmışlardır ve daha sonra birleşerek babadan intikam
alıp, onun gücünü kendilerine katmak için etini yemişlerdir. İlk komünyon
yemeği budur. Sonra onun yerine hayvan
konulmuştur ve eti yendiğinde akrabalık ilişkisi kurulmuştur. Ve en sonunda bu
tanrılaştırılmıştır. Toplumların totemden hem korkup hem de takdis etmelerini
babaya duyulan korku ve sevgiye dayandırır.
DİNLERİN TEKÂMÜLÜ
Dinlerin tekâmülü, tüm kavimlerin aynı safhadan
geçtiğini iddia etmeden, aşağı yukarı şu safhalardan gerçekleştiği
söylenebilir.
1.TOTEMCİLİK SAFHASI
Totem Aruntu
kabilelerinden Ojibvayların kendi klanlarına verdikleri addır. Bir klan
fertleri ile onun totemi olan eşya sınıfı arasında kan ve cevher birliği
olduğuna inanılır. Klana isim veren totem bir hayvan, nebat, hatta cansız
varlık olabilir. Totemle insan arasındaki birleşik kuvvete mana denilir.
Totemin amblem şeklinde kullanılması bu inancın yayılmasını ve insanın üzerinde
taşınması onun yabancı manalara karşı korunmasını sağlar. Bir de hastayı
hastalıktan koruma gibi özellikleri olduğu için sadece dini vazife değil pratik
hayat için de vazife görür. Totem toplumlarında büyücü önemli bir yere
sahiptir. Hem hastaları iyileştirir hem de mukaddes eşyanın koruyucusudur.
Totemcilikte ruhun ölmezliği, ced ruhları, ahiret ve
ukba fikirleri yoktur. Tabiat üstü alem henüz tabii alemden ayrılmamıştır. Ölen
insanların manaları yaşayan insanların arasında dolaşır. Onlara iyilik ve
fenalık yaparak hayatlarına karışır. Bu anlamda totemcilik metafiziksiz ve idealden
mahrum ilk din şeklidir.2.ANİMİZM DEVRİ
Animizme
geldiğimizde, ata ruhlarına ve bu ruhların gittikçe toplumdan ayrılarak başka
bir alem vücuda getirdiklerine inanılır. Dinlerin mitleri, kahramanları ve
tanrılar bu inançtan doğmuştur. Bu dönemde artık, mana başka bir âleme ayrılmış
ve tabiat ile tabiatüstü birbirinden uzaklaşmıştır. Klanı idare eden artık
tabiatüstü âlemde ata ruhlarıdır. Artık
kutsallık ana yoluyla değil, baba yolu ile geçmeye başlamıştır. Totemde kurban
cevher birliği için kesilip, yenilirken, bundan sonra ata ruhları için
kesilmeye başlanmıştır ve onlardan gelecek zararlardan korunmak amaçlamıştır.
Bir de kurban, köle ve alt sınıflarla hâkim sınıflar arasında bir sözleşme
olarak kesilir. Alt sınıflar, hâkim sınıfların tanrılarına kurban sunarak
onların tanrılığını kabul etmiş olur. Bu şekilde inançlar aşağı tabakalara
doğru yayılır.
3.NATÜRİZM DEVRİ
Bu devrede
tanrıların yerine artık tabiat kuvvetleri geçmiştir. Tabiat dinlerinde ilk önce
tabiatın bir kısmı mukaddes yerdir, tanrının oturduğu yerdir ve sonunda bizzat
tanrının kendisidir. Tabiat dinlerinde başlangıçta tanrılar sadece kendi
kavimlerinin tanrısı idi. Ata ruhlardan farklı olarak sadece toplumun
düzenleyicisi değil, aynı zamanda yaratıcısı olarak görülür.
4.ÇOK TANRICILIK
Politeizm
sitelerin kurulması ile görülmeye başlanmıştır. Siteye gelen çeşitli kabileler
tanrılarını da yanlarında getirmiştir. Böylece site birliği sağlandıkça
tanrılarda akraba olmaya başlamıştır ve hâkim kavmin tanrısı baş tanrı olarak
kabul görmüştür. Tanrıların bir araya getirildiği mekânlar hac yeri haline
gelmiştir. Tanrılar artık aile teşkil etmektedir, yalnız ölümsüz olmaları
bakımından insanlardan ayrılırlar. Kurbanın amacı bundan sonra tanrı
yiyeceğidir. Eğer kurban verilmezse tanrı aç kalacağı için gazaba gelir. Bu
devir Comte’nin teolojik devir kavramını karşılamaktadır.
5.ÇOKTA BİR TANRICILIK (Henoteizm)
Henoteizm,
Politeizmde bir tanrının diğer tanrıları gölgede bırakıp üstün çıkmasıdır. Bu
dinlere tecellici, yani birlikte çokluk veya çoklukta birlik dini denebilir.
Mesela Hindularda Brahma hakiki tanrıdır, Vişnu ve Siva şekillerinde tecelli
eder. Hristiyanlıkta İsa, ruhu’l-kudüs ve Allah olarak tecelli eder. İslamiyet’te de Şiilik bir henoteizmdir. Eski
mısırda firavun nasıl tanrının kendisi ise, Hz. Ali de Allah’ın kendisi ve İsa
bizzat Allah’tır. Bu inanç şeklide artık tanrının kendini kurban ettiği
görülür.
6. İKİ TANRICILIK
Bu dinler
düalist dinlerdir ve mücadeleci, ahenkçi olarak ikiye ayrılır. Mücadeleci
olanlarda iyilik ve kötülük çarpışmaktadır. Âlem bunların mücadelesine
sahnedir. Ahenkçi olanlarda ise aşağı ve üstün sınıflar arasında bir düzen
sağlanır. Ahenkçi düalist dinlere en iyi örnek Oğuz Türklerinin tanrılarıdır.
Çin ve Japonlarında yer ve gök tanrıları aynı mahiyettedir.
7.TEK TANRICILIK
Bütün
tanrıların tek şahsiyet içinde eridiği inanç şeklidir. Artık tanrı ata soyları
ile ilişkisi olmayan kâinatın yaratıcısıdır. Düalist dinlerdeki zıt kuvvet
burada derece farklı ile şeytan olarak görülmektedir. Monoteist dinlerde tanrı
kâinatı yoktan var eder, eşi ve benzeri yoktur. Mabet artık tanrının mekânı
değil, tapınma yeridir ve ümmeti toplayan camidir. Sitelerin çözülmesinden
sonra büyük imparatorluklarda tek tanrıcı dinler görülmeye başlanmıştır. Mesela
Hint’ten kovulan Budizm Çin İmparatorluğunda, Kudüs’ten kovulan Hristiyanlık
Roma İmparatorluğunda beşeri bir din olmuştur. Yahudilerin dini bunlardan
farklı olarak bir kavme mahsus olarak kalmıştır.
8.HİÇ TANRICILIK
Hiç tanrıcılık
bir nevi dindir, dinsizlik demek değildir. Örnek olarak Budizm, Lamaizm ve
Jainizm verilebilir. Burada dini tekâmül tanrının inkârına kadar varmıştır.
Asıl hedef yokluktur. Bu âlemde şekilden şekle girerek, nefsini öteki âlem için
değil fazilet için feda etmek esastır. Fazilet ise yokluğa ne kadar yakın
olduğunla ilgilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder