13 Nisan 2015 Pazartesi

MODERN AVRUPA’DA DİN
GRACE DAVIE

KİTAP DEĞERLENDİRMESİ

TERCÜME: AKİF DEMİRCİ
BASKI YILI: 2005
BASKI YERİ: İSTANBUL
YAYINEVİ: KÜRE YAYINLARI
SAYFA SAYISI: 272
ISBN NUMARASI: 975-6614-28-5
 
Modern Avrupa’da Din kitabı, dokuz bölümden oluşmaktadır. Kitap genel manada Avrupa’nın toplumsal dini hafızasını merkeze alarak günümüzdeki Modern Avrupa’nın dini fotoğrafını çekmeye çalışmıştır.

Yazar kitabın ilk bölümünde Avrupa’yı şekillendiren tarihi bilgilere yer vererek genel bir profil çizmiş ve Avrupa’nın dini bağlılığı ile ilgili sayısal değerlere yer vermiştir. Bu sayısal değerler mezhep bağlılığı, rapor edilmiş kilise katılımı, kiliseye yönelik tavırlar, dini inancın göstergeleri ve öznel dini eğilimin ölçümü şeklinde yapılan araştırmalara dayanarak verilmiştir. Ayrıca bu bölümde Avrupa’daki dini azınlıklar olan Yahudi, Sih, Hindu ve Müslüman nüfusa da değinmiştir. Müslümanların Avrupa’da en fazla yer işgal eden, aynı zamanda en az kabul gören dini azınlık olduğundan bahsederken, sözü Selman Rüşdi’nin Şeytanın Ayetleri kitabı etrafında süren tartışmalara ve Fransa’daki başörtüsü yasağına getirmiştir.  Bu bölümde son olarak Avrupa ülkelerindeki kilise-devlet ilişkilerine yüzeysel olarak değinmiştir. Mesela İsveç, Norveç ve Danimarka gibi ülkelerin Kilise üyelerinin inanmadan mensup olduklarından, Hollanda ve Belçika’nın dikine ayrımından ve Fransa’nın laiklik anlayışından söz etmiştir.
Kitabın ikinci bölümünde Steve Bruce’nin “Sekülerleşme”, Casanova’nın “Modern Dünyada Din” ve Leger’in “Kollektif Hafıza Olarak Din” teorilerini açıklamıştır. Bruce’nin sekülerleşme teorisini Avrupa’nın dini durumundan örneklerle açıklayarak, bu teorinin birçok soruyu beraberinde getirdiğini belirtmiştir. Casanova’nın sekülerleşmeyi, seküler alanın dini kurumlar ve normlardan farklılaştırılması, dini inanç ve pratiklerin azalması ve özelleştirilmiş bir alana doğru dinin marjinalleşmesi şeklindeki ayrımına alıntı şeklinde yer vermiştir. Leger’in teorisinden bahsederken, hafızanın bireyler için olduğu kadar, sosyal kimliğin açıklanması için de çok önemli olduğundan söz etmiştir. Modern toplumların özellikle de Modern Avrupanın, gittikçe daha az rasyonelleştikleri için değil, dini varlıklarının merkezinde yatan hafızayı ayakta tutmayı gittikçe daha az başardıkları için daha az dindar oldukları iddiasına yer vermiştir. Leger’in bu toplumları hafızası kayıp toplumlar olarak isimlendirdiğini ifade etmiştir. Davie, bundan sonraki bölümlerde “Vekil Hafıza”,” İstikrarsız Hafıza”,” Aracı Hafıza”, “Alternatif Hafızalar” ve “Estetik ya da Sembolik Hafıza” başlıkları altında Avrupa’nın kollektif dini hafızasının Modern Avrupa’yı nasıl şekillendirdiğini açıklamaya çalışmıştır.

Burada kitabın altıncı bölümü olan “Aracı Hafıza” başlığı altındaki “Din ve Avrupa Medyası” konusuna biraz değinmek istiyorum. Yazar bu bölümde din ve medyanın sembiyotik bir ilişki içinde olduğunu vurgular. Medyanın hayatta kalabilmek için hayatın gerçekleri ile beslendiğini ve bunun yanında gerçeğin yerine geçen alternatif imajlar oluşturduğuna değinir.  Medyanın bilgi yayma (dini bilgiler dahil) işlevinden ve yoruma dayanan değişim aracı olduğundan söz eder. Yani medyanın hem hafızanın kaynağı hem de bunun üzerine bir yorum şekli olduğunu söyler.
Buradan yola çıkarak din ile medyanın karmaşık ilişki içerisinde olduğunu bunun sonucu olarak şu iki soru ile karşılaşacağımızı söyler: Medyanın kendisi mesaja dönüşmüş müdür? ve Medyanın kendisi bir din haline mi geliyor?

Tele-vaizlik konusuna da oldukça geniş yer veren yazar, Amerika’nın bu konuda daha açık olduğunu, Avrupa’nın ise daha temkinli olduğunu ifade ediyor. Ancak İsveç örneğindeki gibi yerel tele-vaizliklerin başarıya ulaştığına da değinir. Davie, Modern Avrupa’da dini yayıncılığa mesafeli olunmasının en önemli nedeni olarak, yayın dünyasındaki önemli isimlerin, özelliklede yönetim kadrosunun, dine mesafeli olmalarını görür.
Medya’nın çeşitli dini kişilikler ve törenlere olan ilgisinden de söz eden yazar, II. John Paul’ün medyayı nasıl ve ne şekilde kullandığına değinmiş ve medya sayesinde insanların evlerinde çeşitli dini törenlere dahil olduğunu, yine medya aracılığı ile evlerinde hacı olma hissini yaşadıklarını söylemiştir. Mesela Prenses Diana’nın ölümü sonrasında halkın bütün bir hafta bu konu ile ilgilenmesini ve olayın içine dahil edilmelerini medyanın bu konudaki ilgisi ile ilişkilendirmiştir. Fakat medyanın olumlu tarafının yanında olumsuz yönlerine de değinmeyi ihmal etmemiştir. Özellikle yeni dini hareketlerin medya sunumlarını olumsuz bulur.

Yazar reklamcılık sektöründe dini unsurların kullanılması konusuna da değinir. Buna örnek olarak, Apple’in elmasının iyi-kötü bilgisini taşıyan cennet ağacının meyvesi olarak tasvir edilmesini verir.
Aracı hafıza olarak gördüğü medyanın, Avrupa’daki dini kalıpların etkisini, bir taraftan artırırken diğer taraftan deforme ettiğini ifade eder. Medyanın hafızaya, dini geniş kitlelere yayması açısından olumlu etkisinin yanında, dini mesajların anlamını sorgulama ya da doğasını değiştirme ihtimalinden dolayı olumsuz etkisinin olduğunu hatırlatır. Yazar tekrar din ile medya arasındaki sembiyotik ilişkiden, yani çok farklı iki olgunun aynı ortamda yer bulduğundan bahseder.

Sonuç bölümüne gelindiğinde ise kitabın genel çerçevesi alt başlıklar şeklinde tekrar ele alınmıştır.
Vekil hafızayı çok az sayıda insanın başkaları namına kontrol edebileceği bir hafıza türü olarak tanımlarken, bu hafıza türü ile ilgili ana meselenin, azınlık ile çoğunluk arasındaki denge hareketi olduğunu söyler.

İstikrarsız hafızaya gelindiğinde ise, vekil hafızanın gereği olan, hafızanın başka birine bağlı olmasından dolayı neredeyse hep istikrarsız olacağını söyler. Tarihi kiliselere göre, istikrarsızlık kavramının kuşaksal değişimle ilgili en yerinde kavram olduğunu ifade eder ve mevcut eğitim sisteminde, gençlerin kiliselerle temasını kaybettiklerinden ve dini catechesis (soru-cevap şeklinde öğrenme) şekilde değil de, dini inançlar hakkında bilgi sunan model şeklinde öğrendiklerinden dem vurur. Burada değindiği önemli noktalardan biri, gençlerin dini bilgiye sahip olmamasının, dini duyguya da sahip olmadıkları anlamına gelmediğini belirtmesidir. Son olarak istikrarsız hafıza konusunda dini azınlıklardan ve ekümenik hareketten bahseder.
Aracı hafıza konusuna gelindiğinde, Davie, günümüzde dini hafızaya en fazla “kitle medyası”nın aracılık ettiğini söyler. (bu konuya yukarıda ayrıntılı olarak değinilmiştir.)

Alternatif hafıza başlığı altında, Avrupa’daki dini çeşitliliği üçe ayırır; 1) Hristiyan kiliselerin içinde ve aralarında olan çeşitlilik 2) Önemli bazı inanç topluluklarının gelişi 3) Dini örgütlerin dışında bulunan kutsalın yenilikçi formları.
Çatışan hafıza için; alternatif hafızadan çatışmaya giden yolun siyah beyaz ayrımından daha çok devamlılık arz eden bir halde olduğunu ifade eder. Avrupa’da dini farlılıklardan doğan çatışmanın savaştan sonra gerilediğini ve inanç toplulukları arasındaki saygının korunmasının çatışma ortamında olduğu kadar, kayıtsızlık ortamında da zor olduğunu belirtir.

Sembolik hafıza başlığında -dini olsun, seküler olsun- festivallerin, özel dini günlerin ve yıldönümlerinin hafıza için öneminden bahsetmiş ve bu gibi faaliyetlerin hafızaya devamlılık hissini hem teşvik ettiğini hem de yarattığını söylemiştir.
Son alt başlık olan dönüşen hafızanın, değişen çevreye uyum ile ilgili olduğunu söylemiştir. Avrupa’da dini mirasın sağlıklı dönüşümünü sağlamak ve diğerlerinin de bu anlamda teşvik edilmesinin, herkesin yararına olacağını ifade etmiştir.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder