Bir makale özeti:
Yazar: Jean-Claude Ruano Borbalan
Yazının amacı, Doğu’ nun geçmişinin parlak olmasına karşın,
kapitalizmin batıda gerçekleşmesi ve sonrasında doğunun durağanlaşmasının ve
batının gerisinde kalmasının, yeni düzene ayak uyduramamasının nedenlerini
tartışmaktır. Yazar bu tartışmayı yaparken, önemli Doğu medeniyetlerinden Çin,
Hindistan ve Japonya’yı değerlendirmiştir.
Batı Ortaçağı yaşarken, Hindistan ve Çin dünyanın önemli
ticaret merkezleriydi. Sanayi devrimi öncesinde, Hindistan tekstilde, Çin ise
ipek, madencilik ve porselende sanayiye sahipti. Bu iki devlet ve Doğu’ nun
önemli bir imparatorluğu olan Osmanlı Devleti 17. yy’ dan sonra ekonomik bir
durgunluk yaşarken, Batı sanayi devrimi ve kapitalist sistemle büyük bir
ekonomik gelişme yaşıyordu ve bu gelişme daha sonra tüm dünyaya
yayılacaktı.
Peki neden bu değişim Doğu’ da değil de batıda yaşanmıştı?
Weber’ e göre dini inançların sağladığı disiplin kapitalizmle
uyum sağladığı için Batı, kapitalizmin doğuşunun yaşandığı yer olmuştu. Yani,
Protestan inancında yer alan durmaksızın çalışmak, kapitalizmin ruhuyla
uyuştuğundan kapitalizm batıda ortaya çıkmıştır.
Braudel Doğu’ nun kalıplaşmış yapısının kendi aralarındaki
birliği sağlamadaki olumlu etkisinin yanında, değişime kapalı olması sonucunu
doğurduğundan, Doğu’ da değişimin ve gelişimin gerçekleşemediğini ifade eder.
Adam Smith de aynı şekilde toplumsal kurumların yani,
toplumun iç etkenleri olan din, siyaset ve eğitim gibi kurumların yapısı
sebebiyle kapitalizmin Doğu’ da gelişemediğini ifade eder.
Tarihçi Landes ise, Avrupa’ nın gerçekçi bir bakış açısına
sahip olmasından ve bilimsel araştırmalardaki teknik uygulama becerisinden
dolayı sanayi devriminin gerçekleştirdiğini, Çin gibi ülkelerde ise siyasi
yapının imparatorluğun otoritesi altında olması ve hukuki yapının da müsait
olmaması sebebiyle müteşebbislerin ortaya çıkamadığını ve dolayısıyla gelişim
ve değişim olamadığını söylemektedir.
İngiliz antropolog Goody, Weber’ in aksine kültürel yapı ve
dini inançlardan dolayı Doğu’ nun geri kalmış olamayacağını ve akılcılığın
sadece Batılılara has bir özellik olmadığını savunur. Goody, Hindistan, Çin ve
Ortadoğu, Roma İmparatorluğu’ nun çöküşünden sonra Batı’ nın ilerisindedir,
fakat 18. yy’ dan sonra sanayi devrimi ile Batı öne geçmiştir der. Bu
düşüncesiyle Doğu’ nun gelişime kapalı olmadığı iddiasındadır. Fakat Avrupa’
nın üstünlüğünün sömürgeci ve şiddetli yayılmacı politikası sebebi ile uzun
süre devam edeceğini öngörmüştür.
Avrupa’ nın sömürgeci anlayışı sonucunda Hindistan
sömürülmüş, Osmanlı Devleti sona ermiş ve Çin ve Japonya “Vahşi” batılılarla
tüm ilişkileri keserek, içlerine kapanmıştır. Daha sonra Avrupa’ nın askeri
gücü karşısında zayıf kalan Çin, Avrupa’ dan gelen akımların etkisinde kalarak
en son komünizmi benimsemiştir. Japonya ise Uzak Doğunun İngilteresi rolünü
oynayarak sömürgeci bir devlet haline gelmiş ve 1945 yılına kadar bütün Doğu Asya’
ya yayılmıştır. Japonya, 20. asrın ikinci devresinde mucize bir şekilde Dünyanın
ikinci ekonomisi haline gelmiştir.
Landes’ e göre Japonya’nın bu yükselişinin sebebi, kalvinist
İngiltere’ ye benzemesi, 250 ulustan oluşması ve bunların hepsinin hep daha
fazlasını isteyen bir yapıya sahip olmasıdır. Bunların yanında Japonya’nın Kapitalizm
öncesinde Çin’ in gerisinde kalması, iktisadi ve siyasi yapısı, en önemlisi
de Avrupa tarafından sömürülmemiş olması
yükselişinin sebepleri arasındadır. Japonya’ nın çok uzakta olması ve Hindistan
gibi Dünya ticareti açısından önemli bir yer işgal etmemesi Avrupa tarafından
sömürülmemesine neden olmuştur.
20. yy’ dan sonra Japonya çevresindeki Çin, Güney Kore, Tayvan
ve Singapur gibi ülkeler de büyük iktisadi gelişmeler kaydetmiştir. Bunun
sebebi olarak bu ülkelerin Japonya’ ya yakınlığının yanında, ekonomik akliliği
kabul etmesi gösterilir. Hindistan’ ın gelişmede geç kalmasının nedeni olarak çevresinde
Japonya gibi bir ülkenin olmamasının yanında, dini inançlarının doğurduğu kast
sistemi ve kültürel etkenler gösterilmiştir.
Yazar son değerlendirmesinde, Doğu Asya’nın gelişimi
sebebiyle Doğu’ daki hareketsizlik tezinin kabul edilemeyeceğini söyler ve bu sürecin
karmaşık ve tenakuzlu olduğunu ilave eder. Ayrıca dini ve sosyal çevrenin
farklı da olsa akliliğe engel olmadığını ve gelişmenin tek bir yolu olamayacağını
ifade eder.
·
Evrenselden özele kültür- Nicolas Journet- Çev:
Yümni Sezen- İz Yayıncılık- syf.341-349
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder