POPÜLER KÜLTÜR
Kültür: bilgilerin, inançların,
sanatların, değerlerin, kuralların, örf ve adetlerin, toplum üyesi olan insan
tarafından sonradan kazanılmış bütün kapasite ve alışkanlıkların tümü. (Yümni
SEZEN, Kültür ve Din, 35)
Popüler kültür: Yüksek
kültür olarak adlandırılan klasik müzik, önemli romanlar, şiir, dans, bale,
yüksek sanat ve görece az sayıda eğitilmiş insanın değerini anladığı diğer
kültür ürünlerinin dışında kalan, çok daha yaygın ve herkes için erişilebilir
bir içeriğe sahip olan kültür. (Sosyal Bilimler Sözlüğü)
Bu tanımlardan kültürün ikiye
ayrılmış olduğunu görebiliriz; yüksek kültür ve popüler kültür olarak. Yüksek
kültürde estetik ve derinlik daha ileri iken popüler kültür daha sığ, anlaşılır
olanı kapsar.
Popüler kültürün tarihine
baktığımızda, sanayi toplumundan önce de Asur ve Grek –Roma dünyasında ve orta
çağ dünyasında da yaşanmıştır. Bu eski dünyalarda merkezi devletin sıkı denetim
kuramadığı taşra bölgeleri için iki ana başlık altında toplanabilecek önlemler
almaktaydılar. Metropole bağlılığı hem ideolojik biçimlendirme yoluyla, hem de
hadımlaştırma gibi fizyolojik boyutlara da varan toplumsal yönden tecrit etme
yolları ile güvence altına alınmış bir taşra bürokrasisi kurmaktı. İkincisi
ise, bu işlerde istihdam edilen iş gücünün ve onlardan ötürü toplanan çerçiler,
çalgılar ve fahişeler gibi çeşitli hizmet erbabı ve “eğlence endüstrisi”
hizmetlilerinin gösterecekleri çeşitli uymazcı (non-corformist) ve bireysel
davranışları o işyerinin bulunduğu ülkedeki bölgedeki yerel kültürleri de bilen
ara otoritelerden yaralanarak düzenliliğe kavuşturmak, denetlemekti. Ara
otoriteler metropol kültürünü ve taşra kültürünü iyi bilen yerli nüfustan
atanmış görevlilerdi. Bu şekildeki yönetim taşra ile metropol arasındaki
yönetim şeklini yumuşatmakta ve halk toplumlarının fantazyalarını yaşayabilme
ve oradaki hayatlarına yansıtma olanağı tanımaktaydı.(Oskay, 19. Yüzyıldan
günümüze kitle iletişimin kültürel işlevleri,172-174)*Osmanlıda da dönme,
yabacılaştırma
Görünen o ki, popüler kültürün
oluşturulmasının temel sebebi, siyasi ve ekonomiktir. Yüksek kültüre alternatif
oluşturularak denetlenebilecek, yönlendirilebilecek ve kontrol edilebilecek
kitleler yaratmak.
Günümüze
geldiğimizde ise bu işlevin büyük oranda kitle iletişim araçları ile
yapıldığını görmekteyiz. Teknolojik gelişmeler dünyayı küresel hale getirirken,
şüphesiz kültür, ideoloji ve inançların aktarılmasında ve bunlar sayesinde
kontrol ve denetleme sağlanmasında büyük oranda kitle iletişim araçlarından
faydalanılmaktadır.
DİNDARLIK
Dindar,
hayata bakışı (dünya görüşü) ve yaşam tarzı olarak “din”i referans alan
kişidir. Dindar, dinî emir ve yasakları yerine getirme gayretindedir, ancak
bunları tam olarak ifa etmeyebilir. Zira dindarlar, dini yaşama dereceleri
bakımından farklılık gösterirler.Dindarlık ise, dindar olma, dini yaşama
halidir. Dindarlık, kişinin özel hayatında veya kamusal alanda dinî kural ve
ritüelleri uygulaması ile kendini gösterir. Dindarın dinini hangi kaynaklardan
öğrendiği sorusu önemlidir. Zira dindarın bilgi kaynakları doğal olarak
dindarlığın yapısını da değiştirecektir. Ülkemizde
dindarlığın referansı olan ve birbirinden kısmi olarak farklılaşan üç bilgi
kaynağından bahsedebiliriz: Gelenek, dinî otorite dinî grupların önderleri ve
dinî araştırmalar. ( Popüler Kültür ve Din: Dindarlığın Değişen
Yüzü, Vejdi BİLGİN Dr.; U.Ü. İlahiyat Fakültesi , TELEVİZYONUN POPÜLER
DİNDARLIK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE T Cilt: 12, Sayı:1, 2003s. 193-214)
POPÜLER
DİNDARLIK
Popüler
din, yüksek tipli, insanlar arasında genel kabul görmüş organizeli, kitabi (ör.
Hristiyanlık, Yahudilik ya da İslam gibi) dinlerle bir arada yaşayan, kurumsal
olmayan inanç, ritüel ve pratikleri tanımlamada kullanılan bir terimdir.
Resmi,
kitabi dine niteliğini veren şey, sistemleşmiş teolojik doktrinler, dini
kurumlar ya da kilise organizasyonları ve derin bilgili din adamları sınıfı
iken, popüler din, resmi dini kurumun dışında sıradan halk arasında bulunur ve
nispeten sistemsiz inanç ve uygulamalardan oluşur. Dini doktrin ve teolojik
sistemleştirmeden yoksundur. O, yüksek tipli, kitabi dinlerden süzülüp gelen
kavramlar ve inançlarla birlikte eski kültürlerin ve çoktanrılı (pagan)
inanışların bir çeşit karışımıdır. Yani popüler din, sırf belli ilkeler
bütününe göre oluşmuş sistemli bir takım inanç ve uygulamalardan ziyade, hem
eski kültür ve dinlere ait inanışlardan hem de kitabi dinlere ait daha sistemli
inanç ve sembollerden müteşekkil olması itibarı ile senkretik/terkibi bir
özelliğe sahiptir. Resmi, kitabi dine ait öğelerle, eski kültür ve dinlere
(halk dinlerine) ait inanış ve uygulamalar bir arada terkibi olarak bulunurlar.
Ancak kitabi dine ait sistemli inanç, uygulama ve semboller, halk arasında
sadeleştirilmiş ve şekli bir takım kullanımlara odaklanmış olarak yer alır.
İslam
toplumlarındaki popüler dindarlık biçimine bakarsak onun, kökleşmiş ve
kalıplaşmış unsurlar, şekilcilik, geleneksellik, ritualizm ve derin teolojik
konulardan uzak olmak gibi özellikleri barındırdığını görürüz. (Günay 1999:
263). Popüler dindarlık tutumlarına sahip bir kişi, okuma yazma bilmesi
durumunda bunu bilgi için değil, örneğin “büyü” amacıyla (muska yazmak gibi)
kullanabilir. Popüler din, öğretiden çok büyüyü, (şer’î) hükümlerden çok dini
coşkuyu vurgular. O aracılardan kaçınma bir yana, gerçekte aracılara dayalı
olarak kurumsallaşmaktadır (Gellner, 1994: 26; Kissling, 1993: 25). Popüler
dindarlık, daha çok kötülük probleminden etkilenir. Hastalıktan şifa bulma,
kaza ve belalardan kurtulma vb. bu dünyada fayda ummayı vaat eder (Kaneko,
1990: 2-3; Örnek, 1996: 17, 24). Hastalık korkusu ve önceden bilinmeyen diğer
felaketler toplum hayatının bir parçasıdırlar ve insanları bir kaygı içerisine
iterler.
Günümüzde
de modern dünyanın problemlerine (stres, anlam arayışı vb.) yönelik olarak bir
takım popüler inanç ve uygulamalara rastlanmaktadır. Martin, popüler inanışların
günümüz modern toplumlarında hayli yaygın olduğunu belirtmektedir (Martin,
1969). Dolayısıyla, bu problemlerini gidermek ve kaygılarını yenmek için,
insanlar (kehanet ve büyüsel uygulamalar, cinlerle temas ve falcılık vb. gibi)
bir takım şeylere başvururlar. Zaten popüler kültür, bir yönüyle o anki özel
amaçlar için farklı kaynaklardan alınan dini-mitolojik öğelerle eksikliklerini
tamamlayan bir özelliğe de sahiptir (Zubaida, 1994: 167). Kişi için önemli olan
farklı kaynaklardan o an ki sorununa, sıkıntısına ya da ihtiyacına bir çare
bulabilmektir ki bu özellik “popüler din”in faydacı yönünü, bunun yanında
bağdaştırıcı ve terkîbi yönünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu durum
evrensel, yüksek tipli bir din olarak İslam dininin içinde de söz konusudur.
Müslümanlar arasındaki popüler dindarlık biçimleri üzerine önemli çalışmaları
olan Waardenburg’a göre, İslam toplumlarında, ‘kitabi-resmi’ geleneğin (din
yorumunun) yanında, farklı şekillerde bulunan ve yerden yere de belirgin tarzda
değişiklik gösterebilen sosyal değer, düşünüş ve adetlerin oluşturduğu bir
‘popüler’ gelenek vardır. Bu dini yaşayış ve ifade ediş tarzı, İslamla az çok
ilişkisi olan bütün dini tarz ve biçimleri içine alır. Bunların yanında o,
geniş çapta İslam öncesi zamanlardan arta kalan bir takım inanış ve
uygulamaları, mahalli adet ve inanışları, resmi-kitabi din yorumu tarafından
açıkça yasaklanmış ya da yasaklanmamış dini uygulamaları da ihtiva etmektedir
(Waardenburg, 1979: 362-5; Ayrıca bkz.: Patai, 1987). (Dinbilimleri Akademik Araştırma
Dergisi III (2003), Sayı: 1 97, Popüler Dindarlık Ölçeğinin
Geliştirilmesi:Geçerlik Ve Güvenirlik Çalışması,Mustafa ARSLAN)
Türkiyede
Dinin Popülerleşmesi: 1990’lı yıllarla birlikte, ülke tarihinde belki ilk
defa olmak üzere dinî konular yoğun bir şekilde kamuoyunun önünde konuşulmaya
ve tartışılmaya başlandı. Bu tartışmalara temel ivmeyi özel televizyon
kanalları kazandırdı, yazılı basın da buna destek oldu. İzlenme oranı kaygısı
ile dinî konulara tartışma formatında yer veren görsel ve yazılı basını bu
dönemdeki en önemli dindar aktörü şüphesiz Yaşa Nuri Öztürk’tür. Öztürk, halkı
doğru yola çağırmak için uğraşan modern bir gezgin vaiz edasıyla, 1987’de
TRT’de başladığı sohbetlerini dindar çevrelere ait olmayan özel televizyon
kanallarındaki sohbetler ve programlarıyla sürdürdü, gazetelerde yazılar yazdı.
Müstakil programlar yapmamakla birlikte, sürekli kendilerine görüş sorulan veya
tartışma programlarına katılan pek çok kişinin arasında kamuoyunun hafızasında
kalan Hüseyin Hatemi, İsmail Nacar, Konca Kuriş, Zekeriya Beyaz gibi
isimlerdir. Böylelikle namazdan hacca ve kurbana, örtünmeden mezarlarda
Kur’an okunmasına kadar pek çok konu kamuoyunun önünde lehte ve aleyhte görüş
bildirenlerle tartışıldı. Öztürk’ten ayrı olarak Kuriş’in kadınların camiye ve
cemaate katılmaları konusundaki çıkışları önemli bir etki uyandırmıştı. Zira bu
tartışmaları özellikle takip eden ve etkilenen kişiler çoğunlukla kadınlardı.
Örneğin Öztürk, Ayşe Özgün’ün düzenli olarak haftada bir konuğu oluyordu ve
gözlemleyebildiğimiz kadarıyla sadık takipçilerinin çoğu kadınlardı. Bunun
birkaç temel sebebi sayılabilir. Birincisi kadınlar dinî bilgiye daha fazla
muhtaçtılar. Zira Türkiye’de kadınların, herhangi bir dinî çevreye dahil
olmadıkça dinî bilgi elde etme imkanları erkeklere oranla daha azdır. Erkekler
içinse, günlük olmasa bile cuma veya bayram namazlarını kılma oranı oldukça
yükselmekte, bu da onlara dinî bilgi ve tecrübe olarak üstünlük
sağlamaktadır. Kadınlar bu imkanı yakalayamadıkları gibi, örtünme ile
ibadetlerin ifası arasındaki yakın ilişki, ister istemez kadınların bir
kısmının dinî yaşantıya uzak kalmasına sebep olmuştur. Herhangi bir dinî
çevreye mensup olmayan kadınlar bu tartışmalar ve bunun sonucunda oluşan duygu
atmosferi çerçevesinde oluşan okumalarla daha fazla dinî bilgiye sahip oldular.
Bazılarının, geleneksel bilgilerden öteye geçmeyen dinî ilgileri, ibadetleri
yerine getirme eğilimi taşıyan bir dinî şuura dönüştü. Burada şüphesiz,
Öztürk’ün örtünme ile ibadetler arasında sıkı sıkıya var olan ilişkiyi yumuşatması,
hatta bazı yerlerde kaldırması önemli rol oynamıştır. Dinin popülerleşmesinin
bazı tezahürlerini kolayca gözlemlemek mümkündür. Örneğin, ağır tuvaletler
altında olduğu halde evinde namaz kıldığını söyleyen kadınların artması bunun
sadece bir tezahürüdür. Bir başka örnek ise büyük kitapçılar veya
hipermarketlerin kitap reyonlarında Kur’an mealleri ve dinî kitaplara da yer
verilmesidir. Oysa daha önceleri bunlar sadece dinî yayınlar satan
kitapevlerinde bulunabilirdi.
Kadının
cemaate katılma konusundaki popüler tartışmalara Karşıyaka Müftüsü Nadir Kuru,
8 Ocak 1998 tarihinde kadınlarla erkeklere aynı safta cenaze namazı kıldırarak
fiilen katılmış oldu. Uygulama ertesi gün gazetelerde büyük yankı buldu. Söz
konusu tartışma giderek, “Kadın niye cemaate katılamıyor, katılıyorsa niye
erkeklerle aynı safta yer alamıyor?” soruları ekseninde insan hakları,
kadın-erkek eşitliği ve hatta feminist27 düzleme doğru kaymıştı. Diyanet’e
bağlı bir müftünün bu uygulaması, dindar çevreler tarafından, biraz önce sayılan
problemler çerçevesinde dini şirin gösterme gayreti olarak düşünüldü. Ancak
herkesin elinin altında yer alan ilmihallerde bile konunun bu şekilde yer
alması pek çok dindarı şaşırttı.
Dinin
popülerleşmesinin iki önemli sonucundan bahsetmek mümkündür. Birincisi dine
ilgi artmıştır. Bu bazen merak, bazen “müslüman” kimliğini asgari ölçüde de
olsa yaşayabilme, bazen de özenti şeklinde kendini gösterdi. Ancak herkes için
aynı sonucun olduğunu söylemek güçtür. Zira dinin popülerleşmesinin ikinci
önemli sonucu, gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, dine karşı bazı şüphelerin
uyanmasıdır. Kamuoyu önünde dinî meselelerin tartışılması, aynı konuda
uzmanların farklı görüşler öne sürmesi, üstelik zaman zaman toplumun
geleneğinde yer almayan görüşlerin baskın çıkması bu şüpheleri doğurmuş, hatta
televizyon kanallarındaki tartışmaların ulaştığı rahatsız edici boyut bazı
aydın ve yazarların tepki dolu yazılarına neden olmuştur:
“Din;
inanç meselesidir, fazla tartışma kaldırmaz. Ama TV çıktı, din,
İslam, itikat ve ibadet öyle tartışılır hale getirildi ki, bu
tartışmaları izleyenler neredeyse dinden, imandan çıkar hale
getirildi. Önüne gelen, uzman veya uzman zannedilen, kendine göre
bir içtihat yaratır oldu. Birinin söylediğini öteki tekzip eder
oldu... Konuşmacıların kendi farklı görüş ve yorumları, derken
sade vatandaş şaşırdı, kör kuyuya atılmış gibi oldu, etrafını
göremez oldu. Bazılarının inancı sarsıldı.”(
Bekir Coşkun, “Adil Düzen Düğünüdür,” Hürriyet,
20 Haziran 2001)
Özellikle geleneksel dindarlığa sahip
olan ama gündemdeki tartışmaları ciddiyet ve dikkatle takip eden kişilerin
zihinlerindeki sabit değerler yıkılmaya ve bunun yerine belirsizlik ikame
edilmeye başladı. Oysa insanlar bu gibi durumlarda kendi akıl ve hür
iradeleriyle doğruyu bulma/tercihte bulunma gibi entelektüel bir çabaya girmek
yerine, bir otoritenin kendileri için karar vermelerini arzu etmektedirler.
Fromm’un özgürlükten kaçış olarak adlandırdığı bu olgu dindar birey için de
geçerlidir ve dindar bunu sağlayamadığı takdirde bunalım ve şüpheye düşmektedir. (Popüler Kültür ve Din:
Dindarlığın Değişen Yüzü, Vejdi BİLGİN Dr.; U.Ü. İlahiyat Fakültesi ,
Televizyonun Popüler Dindarlık Üzerindeki Etkisi Cilt: 12, Sayı:1, 2003s.
193-214)